Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), “Küresel Isınma 1,5 Derece Özel Raporu” başlıklı çalışmasını yayınladı. 41 ülkeden 90 uzmanın üç yıldan fazla süren çalışması ile hazırlanan raporda küresel sıcaklık artışının, sanayileşme öncesine göre bir derece arttığı ve artış eğiliminin tehlikeli boyutta devam ettiğinin altı çiziliyor. “1,5 ºC Küresel Isınma Özel Raporu”, geçtiğimiz Aralık ayında Polonya’da hükümetlerin Paris Anlaşması’nı değerlendirmek üzere bir araya geldikleri Katowice İklim Değişliği Konferansı’nda gündemde olan konulardan biriydi. Raporda öne çıkan başlıklar şu şekilde sıralanabilir:
- İnsanlar, dünyanın, sanayi öncesi döneme göre yaklaşık 1,0 ºC ısınmasına sebep oldu. Küresel ısınma şimdiden, kuraklık ve seller gibi aşırı hava olayları, deniz seviyesinde yükselme ve Arktik Denizi’nin erimesi olarak etkilerini göstermeye başladı.
- Sera gazı emisyonları mevcut şekilde devam ederse, küresel ısınma 2030 ile 2052 yılları arasında 1,5 ºC sınırını geçecek.
- 1,5 ºC sınırı, sürdürülebilir kalkınma ve yoksulluğu önleme için kritik öneme sahip. Küresel ısınmayı 1,5 ºC ile sınırlandırmak, ekolojik sistemler ve yaşam alanları üzerindeki birçok kalıcı etkinin önlenmesi anlamına geliyor.
- Bu sınırı geçmemek için küresel emisyonları 2030 yılında 2010 yılına göre yüzde 45 azaltmak ve 2050 yılında net sıfır emisyona ulaşmak gerekiyor.
- Bu yüzden tarım, enerji, sanayi, bina, ulaşım ve şehirlerde “hızlı ve geniş kapsamlı” dönüşümler gerekiyor.
- Şu anda Paris Anlaşması kapsamında verilen taahhütler, küresel ısınmayı 1,5 °C’de sınırlandırmaya yetmiyor. Ülkelerin, en kısa zamanda taahhütlerini yenilemesi gerekiyor.
Rapora göre bu olumsuz duruma rağmen bu kötüye gidiş teknik olarak halen sınırlanabilir. Fakat bunun için toplumların tüm kesimlerinin dahil olduğu, çok hızlı ve geniş kapsamlı adımlar atılması lazım. Politik olarak liderlik de bu hedefin şartlarından. Çalışmaya göre 1,5 derecelik bir artış dahi dünyadaki biyo çeşitliliğin azalmasına, deniz seviyelerinin yükselmesine, sıcaklık dalgalarının daha sık ve yoğun yaşanmasına, aşırı iklim olaylarına sebebiyet verecek. 2 derecelik bir artış ise, dünyanın eko sistemi üzerinde daha yıkıcı etkiler görülmesine ve yüz milyonlarca insanın bu etkilerden daha şiddetli etkilenmesine ve fakirleşmesine yol açacak. 2 derecelik sınır için ise 2030’a kadar indirilmesi gereken yıllık emisyon miktarı yüzde 20 iken, sıfır emisyon için son tarih 2075. 1,5 derece sınır hedefi için 2030 yılına kadar her yıl küresel gayri safi hasılanın yüzde 2,5’nin karbon azaltım amacı ile kullanılması gerekiyor. Ayrıca 2050 yılı küresel elektrik üretimi, yüzde 85 oranında yenilenebilir kaynaklardan sağlanmalı, elektrik üretiminde kömür kullanımı da aynı tarihte sıfıra inmeli.
41 ülkeden 90 uzmanın bir araya gelerek hazırladığı “Küresel Isınma 1,5 Derece Özel Raporu”, küresel sıcaklık artışı eğiliminin tehlikeli şekilde devam ettiğinin altını çizerek, ülkelerin, Paris İklim Anlaşması’nda verdiği taahhütleri en kısa zamanda yenilemesi gerektiğine vurgu yapıyor.
TÜRKİYE, İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE KARŞI EN HASSAS VE RİSKLİ BÖLGELER ARASINDA
Küresel ortalama sıcaklıklar, sanayi öncesi döneme göre 1 °C eşiğini aştı. Türkiye’de ise ortalama sıcaklık artışı ise 1,5 °C’yi şimdiden geçti. Türkiye’nin tümü için sanayi öncesi döneme göre, 5 °C’ye varan sıcaklık artışı ve yine ülkenin güney ve batı kesimleri için yüzde 30’lara varan yağış azalması öngörülüyor. Türkiye’de sıcaklıklar her geçen gün artmaya devam ediyor. 2017 yılında, Türkiye’de ortalama sıcaklık 1970 yılına göre 1,5 °C artarak 14,2 °C olarak gerçekleşti. 1981-2010 ortalamasının 13,5 °C olduğunu göz önüne alırsak, ortalama artış 0,7 °C oluyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü, “Türkiye ortalama sıcaklıklarında 1998 yılından bu yana (2011 yılı hariç) süreklilik arz eden bir artış” olduğunu ifade ediyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre yağış rejimleri, miktarı ve sıklığında önemli değişimler yaşanıyor ve meteorolojik afetler artıyor. Türkiye’de 2017 yılında 598, 2016 yılında 654, 2015 yılında ise 731 meteorolojik afet gözlemlendi. Bu üç yıl, 1940’lardan beri ülke tarihinde en çok meteorolojik afetin görüldüğü yıllar olarak ön plana çıkıyor. Son üç yıldaki meteorolojik afetlerin ortalama yüzde 80’inden fazlası fırtına, şiddetli yağış/sel ve dolu afeti olarak gerçekleşti. Sel ve kuraklık haberleri, 2018 yılında ülkemizde de gündeme oturdu. Sadece 2018’de İzmir, Ankara, İstanbul, Trabzon, Rize, Ordu, Bursa, Kahramanmaraş, Kayseri, Antalya, Muğla, Tekirdağ, Konya, Muş, Erzurum, Şanlıurfa, Samsun, kısacası yurdun dört bir yanı sellere teslim oldu. Aşırı yağış ve sel, canlar aldı; yolları kapattı, tarlaları ve ekinleri yok etti. Bu yaz binlerce ev ve iş yerini su bastı. Türkiye’de sadece seller değil, aynı zamanda aşırı sıcaklıklar ve orman yangınları da artık daha sık görülüyor. 2017 yılında Yalova’nın yüzölçümünün 1,3 katı kadar orman alanı yangınlarda zarar gördü. 2 bin 411 orman yangınında 1120 km2 alan yandı. 2018’de de yangınlar artarak devam etti. İzmir’de, Tunceli’de, Kastamonu’da, Bursa’da, Antalya’da, Çanakkale’de, Sivas’ta, Hatay’da, Denizli’de ve daha birçok kentte orman yangınları binlerce ağacın kül olmasına sebep oldu. Eşine yüzyıllardır rastlanmamış bir kuraklığı yaşayan bölgedeki binlerce insan şimdiden kıtlık, açlık, gıda krizi ve yeni göç dalgaları tehdidi ile karşı karşıya. Yanı başımızda yaşanan ve derinleşebilecek bu iklim etkileri ülkemizde de sosyal ve ekonomik sorunlara yol açıyor.